12 Haziran 2007 Salı

TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDE YENİDEN YAPILANDIRMA Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri

I: ? L: ? LD: ? I: ? L: ? Rank: ? Age: ? I: ?whoissource

REEL SEKTÖRÜN FİNANSMANINDA

SERMAYE PİYASASININ ROLÜ

KONFERANSI

KONUŞMASI

İstanbul, 12 Aralık 2002

Sermaye Piyasası Kurulumuzun ve sektörle ilgili birimlerimizin değerli başkanları, değerli konuşmacıları ve muhterem konuklar hepinizi en içten, en sıcak duygularla selamlıyorum.

Ülke olarak millet olarak nasıl zenginleşeceğimiz gündem konumuzdur? Bütün ekonomik sorunların özünde merkezinde bu vardır. Ülke olarak refah düzeyimiz nasıl artacaktır? Bunu sağlayabilmek için neler yapmamız lazım? Tüm sektörler itibariyle ve tüm ekonomideki aktörler itibariyle yapabileceklerimiz, ortaya koyabileceklerimiz nedir? Bunu araştırıyoruz. Yani 2200 $ olan kişi başı gelirimiz neler yapacağız da 20.000-30.000 $ üzerine çıkacaktır.

Aslında bu ekonominin temel sorusudur. Birkaç yüzyıldır yazılan tüm iktisat kitaplarını okuduğumuzda ekonomiyle ilgili temel sorunun da bu olduğunu görürüz. Klasik, Liberal, Marksist tüm iktisatçıların ortak aradıkları soru ve cevap budur. Aslında insanlık tarihi de bu arayışın farklı bir macerasıdır diye bakılabilir. Çağdaş anlamda bildiğiniz gibi ilk iktisat kitabı sayılan Adam Smith'in kitabının ismi "Milletlerin Zenginliği"dir. Yani zenginlik olgusu, refah arayışı ekonominin merkezindeki hiçbir konudan bağımsız olarak düşünülmeyen bir temel noktadır. Uzun vadede bu zenginliğe nasıl erişileceği konusunda birkaç yıldır, birkaç yüzyıldır çok şeyler yazılmıştır ve çok değişik yaklaşım tarzları ortaya çıkmıştır. Başta Adam Smith, Rosenberg gibi iktisatçılar ve iktisat tarihçileri incelendiği zaman, bu zenginliği ortaya çıkarabilmek açısından çok farklı determinantlara vurgu yaptıklarını görürsünüz. Her bir iktisatçı refahın, zenginliğin, gelişmenin ortaya çıkabilmesi için farklı değişkenler belirlemişlerdir ve belirlenen bu değişkenler etrafında teorilerini kurmuşlardır. Ama tüm yazılanları ve konuşulanları özetlediğimiz, mercek altına aldığımız takdirde yaklaşım tarzlarında çok farklı dağınıklıklar ve anlaşılmaz noktalar olmadığını da görürsünüz. Nitekim tüm yaklaşım tarzları incelendiğinde bir ülkenin zenginliği olarak, zenginliğinin ana değişkeni olarak, ana determinantı olarak bazıları doğal kaynaklara vurgu yapmışlardır, bazı bilim adamları da bilim ve teknolojiye vurgu yapmışlardır, bazıları nüfusu ön plana çıkarmışlardır. "Kurumsal yapıdır ast olan" diyenler de olmuştur. Ve marksist iktisatçılar da gelişme, kalkınma ve zenginliğin özünde esasında sömürü kavramının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu son yaklaşım tarzını bir tarafa bırakacak olursak, çünkü artık içe kapalı bir ekonominin varlığını sürdürebilmesi mümkün değildir. Biraz önce yapılan konuşmalarda da izlediğiniz gibi küreselleşmenin bu düzeye geldiği bir ortamda artık hiçbir ekonomi kendisini içe kapatmak suretiyle mesafe alamaz, zenginleyemez ve gelişemez. Dolayısıyla bu son yaklaşım tarzını bir tarafa bıraktığımızda zenginliğin ve gelişmenin temel determinantları tahlil edildiğinde doğal kaynaklar, bilim ve teknolojinin aslında bağımsız değişkenler olmadığı görülür. Bağımlı değişkenler olduğu görülür. Nüfus yani insan tarafından tetiklendikleri takdirde harekete geçtikleri ve ülke ekonomisine katkı sağladıkları görülür. Onun için asıl ekonomide üzerinde durulması gereken temel unsur insandır ve burada insan dediğimizde, nüfus dediğimizde de karşımıza nitelikli iş gücü, nitelikli nüfus çıkmaktadır. Bir ülkenin iş adamı, yatırımcısı, yatırımcı potansiyeli, beyin gücü yani human capital dediğimiz şey ortaya çıkmaktadır ve önem arz etmektedir. Ama yine tüm yaklaşım tarzlarına baktığınızda insan sermayesinin ayaklanabilmesi için o ülkedeki kurumsal yapının yeterli olması lazımdır. Eğer mevcut kurumsal yapı insanlarımızın yeteneğini ortaya çıkarmasını engelliyorsa, insan unsurumuzun ayağa kalkmasını engelliyorsa, bütün yetenekler girişimci özellikler baskı altına alınıyor, o kurumsal yapı tarafından sınırlandırılıyorsa insanın da aktif olarak devreye girmesi, ekonominin canlanması ve millet olarak zenginleşmemiz mümkün değildir. O halde işin özünde kurumsal yapılarımızı iyi dokumak ve örmek gelmektedir. Gelişmeyi ve zenginleşmeyi sağlayan kurumsal yapılar rekabet ve işbirliğine dayanan yapılardır. Bunun siyasetteki karşılığı özgürlük ve toleranstır. Eğer sonuna kadar rekabet ve güvenli ortamını sağlayacağı iş birliğini temin edemezseniz ve elbette ki kurumlar ve sektörler arasında sağlıklı ilişkileri kuramazsınız bu takdirde ekonomiyle ilgili bütün boyutlarda tek tek dökülürsünüz ve ortaya bir atılım çıkaramazsınız. O halde kurumsal yapı önemlidir ve işte tam bu yapıda reel sektör ve sermaye piyasası ilişkileri de önem arz etmektedir. Sadece olayı reel sektörün sorunu, sadece olayı sermaye piyasasının sorunları veya ikisi arasındaki teorik ilişkiler gibi algılar kabullenir ve bütün konuşmaları ona göre dinlersek işin özünü ve aslını merkezini yitirmiş oluruz diye düşünüyorum. Aslında sermaye piyasası ve reel sektör arasındaki ilişkiler top yekûn bir ekonomiyi ayağa kaldıracak olan kurumsal yapının iyi görünmesi gereken en temel ayaklarından biridir. Bu alanda kurulabilecek sağlıklı ilişkiler zenginleşmemizin de kaynağıdır, sağlıksız ilişkiler ise yoksullaşmamıza sebep olabilecek özellikler taşımaktadır. Ekonominin tamamını bir vücuda benzetebilirsiniz. Eller, ayaklar, organlar, kaslar reel sektörü ifade ederse bu benzetmede, damarlar ve kan dolaşımı da mali sistemi ifade eder. Biri olmadan diğeri, diğeri olmadan öbürünün var olabilmesi, sağlıklı olabilmesi ve de güçlü olabilmesi mümkün değildir. Yani her şey birbirine bağlıdır ve bu bağı kopardığınız zaman sistem tüm kurumsal yapısıyla birlikte çökecektir, o çöken kurumsal yapıyla birlikte insan unsuru da tamamen çökecektir. Bu açıdan baktığımızda Türkiye'de mali sistemin ilk başlangıcından itibaren Bankacılık Sisteminin ağırlıklı bir gelişim sergilediğini görürüz. Her ne kadar 1980'li yıllarda sermaye piyasası kanunu çıkmış ise de, yine de mali sistem bankacılık ağırlıklı yapısını bugüne kadar taşımıştır ve devam ettirmiştir. Özellikle çok eskilere gitmeye gerek yok ama, 1980 sonrasında kamu açıklarının ve borç stokunun gittikçe artması bir anlamda reel sektör ve sermaye piyasası ilişkilerini de bozmuştur olumsuz olarak etkilemiştir. Kamunun yüksek reel faizlerle borçlanması piyasadaki fonların kamu kesimi tarafından emilmesine yol açmıştır. Dolayısıyla piyasadaki bütün fonları kamu kesimi toplarken özel sektöre finansman imkanı kalmamıştır. Biraz önce sayın başkanın ifade ettiği gibi bir anlamda özel kesim mali piyasalardan gittikçe daha fazla dışlanır duruma düşmüştür. Sorun sadece kamu kesiminin bütün fonları emmesi değildir, gelişmeyi izlediğimiz zaman özel kesimin mali piyasalardan dışlanması bir yana güçlü şirketlerin dahi ellerindeki fonları kamu borçlanma araçlarına yatırmalarına yol açtığını gördük. Bir taraftan sistemdeki bozulma yani kamu kesiminden kaynaklanan bozulma, ağır borç stoku ve yüksek faizlerle kamunun sürekli borçlanması, piyasadaki fonları devletin emmesine yol açarken diğer taraftan özel sektörde dahi büyük bazı güçlü firmaların ellerindeki imkanları ve fonları kamuya borç vermeye yönelmelerine sebep olmaktadır. Pek çok girişimci açısından yatırıma üretime gidebilecek bazı fonlar kamu kesimi tarafından emilmektedir, elbette ki sermaye karlılık oranları yüksek olan alanları seçeceği için kamu finansman dengesindeki bozulmalar doğrudan doğruya sermaye piyasasını, mali sistemin tamamını ve reel sektörü etkilemektedir. Yani özet itibariyle söylemek gerekirse kamudan kaynaklanan sorunlar sonucunda firmaların yatırım, üretim, pazarlama, istihdam kararları ve arayışları üzerinde olumsuz etkiler meydana gelmiştir ve bundan da sermaye piyasası da elbette etkilenmiştir. Olay sadece kamu finansman dengesinde, kamunun borçlanması değil bankacılık sektörüne baktığımızda da bazı sorunları birlikte görmekteyiz. Öncelikle kamu bankalarına yöneldiğimizde mali sistem üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturdukları görülür. Özellikle kriz öncesi ve sonrası dönemde. Görev zararları, irrasyonel personel politikası, politik krediler bu bankaların yani kamu bankalarının bünyelerini bozmuş ve kaynak ihtiyaçlarını arttırmıştır. Sonuçta piyasalarda yüksek oranda borçlanmaları diğer bankaların da zora girmesine sebep olmuş bu da deminden beri belirttiğimiz gibi sermaye piyasaları üzerindeki olumsuz etkisini göstermiştir. Özel bankalar açısından baktığımızda da benzer bazı sorunları yaşadığımızı geçmişte göreceğiz. Özel sektör yerine yüksek faiz cazibesiyle kamuya borç vermeye yönelen özel bankalar da böylece özel sektörün yeterli ve düşük maliyetli kredi bulmalarını güçleştirmiştir. Bu mekanizma diğer taraftan özel bankalar bünyesinde de açık pozisyonların artmasına sebep olmuş ve hassas bir noktaya gelmiştir. Neticede Kasım 2000-Şubat 2001 tarihleri arasındaki iki kriz ile faiz ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar reel sektörü sarsmıştır artan batık krediler mali sistemi tahrip etmiştir ve bankacılık sektörünün reel sektöre açtığı krediler daha da azalmıştır. İşte bu noktada belki panelimizin konusunu teşkil edecek temel soruyu sorabiliriz: o halde reel sektörün bir finans sorunu var demektir, reel sektör bu finansman sorununu nasıl ve nereden karşılayacak ve çözecektir? Bu noktada alternatif finansman yollarının elbette açılması gerekir. Ve de sermaye piyasasının mali sistem içerisindeki payının yeterli hale getirilmesi gerekir. Bunun için hisse senedi ihracının arttırılabilmesi önemlidir. Bunun da ötesinde borçlanma senetleri ihracının başlaması, gelişmesi ikinci bir önemli nokta olarak görülmektedir. Reel sektörün sorunları sermaye piyasalarının sorunlarını, sermaye piyasalarının sorunları ise reel sektörün sorunlarını beslemektedir. Kamu borçlanma araçlarındaki yüksek reel faiz ise hem hisse senedi ihracının artması hem de borçlanma senetleri ihracının gelişmesi önündeki en büyük engeldir. İşte böylesine bir tablonun bulunduğu ortamda ve de ortaya koyacağımız çözümlerin ve oluşturacağımız yapıların sadece bizi ve sektörleri değil, bu ülkede yaşayan 70 milyon insanın geleceğini, kaderini belirleyeceği bir ortamda çocuklarımızın, torunlarımızın yaşayacağı Türkiye'nin geleceğini belirleyeceği bir ortamda neler yapmamız gerektiğini hep birlikte düşünmek zorundayız. Sorun sadece sektörün sorunu değildir, sorun sadece siyasetin de sorunu değildir. Siyaset ve sektörler taraflar ve bu ülkede yaşayan insanlar aynı kaderi paylaşmaktadırlar ve ülkemizde güzel şeylerin ortaya çıkmasını istemekte, talep etmektedirler. O halde biz 58. Cumhuriyet hükümeti olarak bu bilinç ve duyarlılık içerisinde seçim öncesindeki aylarda ve günlerde başlattığımız yoğun çalışmalarla ekonomik yapıyı tahlil etmeye çalıştık. İktidar günlerimizde yapmamız gerekenlerin neler olması gerektiği üzerinde yüzlerce kitap, makale okuduk, okuttuk, okutturduğumuz arkadaşlarla tartışmalar yaptık. Ve daha o günlerden belli bir noktaya gelmiştik. Pratize edersek geldiğimiz nokta buydu, Türkiye'de yaşanan bu yüksek enflasyon ortamı son bulmalı. Biraz önce sayın başkanlarımın da ifade ettiği gibi.

Çocukluk günlerimden beri Türkiye'de enflasyon tartışması gündemden hiç düşmemiştir ve de yıllardır Türkiye'nin sahip olduğu enflasyon düzeyine sahip dünyada hiçbir ülke kalmamıştır. O halde sağlıksız ekonomik yapıların en temel sebeplerinden biri olan enflasyonu beraber yaşamamız gereken bir olgu olarak kabul edebilmemiz mümkün değildir. Eğer bu ülkenin bugününü düşünüyorsak, eğer bu ülkenin geleceğini düşünüyorsak enflasyonsuz bir Türkiye'yi inşa etmek zorundayız. Biz de 58. Cumhuriyet Hükümeti olarak programımızın ana noktalarından biri olarak enflasyon rakamının Avrupa Birliği Ülkeleri düzeyine indirilmesini temel hedef olarak belirledik. Ve uygulayacağımız tüm politikalarda popülizmden uzak gerçekçi, realist ama enflasyon baskısından ülkemizi kurtaracak politikalar olacak. İkincisi deminden beri anlatmaya çalıştığım sorunların da özünde, temelinde bulunan ikinci büyük problemimiz kamu borç stokunun yüksek düzeyidir. GSMH'nın %60'ını aşmaması gereken kamu borç stokunun bugün ulaştığı düzey gerçekten ürkütücüdür. Bu düzeyin sürdürülebilir olduğunu düşünmek mümkün değildir. Yani sürekli artırarak borcu borçla öderken bir taraftan da sürekli borç stokunu artırarak varlığımızı devam ettirmemiz ve geleceğimizle ilgili güzel şeyleri bugünden inşa edebilmemiz mümkün değildir. Borç stokunun azalması lazımdır. Borç stoku mutlaka azaltılmalıdır ve düşen borç stokuyla birlikte kamunun borçlanma ihtiyacı azalmalıdır ve kamu borçlanmalarındaki reel faiz oranları da düşmelidir. Biz 58. Cumhuriyet Hükümeti olarak mutlaka bu temel hedefin de gerçekleştirilmesine yönelik her türlü tedbirin alınması gerektiği kanaatindeyiz ve bununla ilgili tedbirleri de uygulamaya koyduk. Diğer taraftan zaman zaman Türkiye'de yaşanan %8-9'lara varan büyüme oranları memnuniyetle karşılanmıştır. Ama olaya orta vadede uzun perspektifte bakanlar bu oranların sevindirici değil, kaygı verici olduğunu da hissetmişlerdir. Çünkü Türkiye'de son yıllarda büyüme oranları çok istikrarsız bir görünüm sergilemektedir. Bir yıl ekonomi %8 büyürken ertesi yıl %9 küçülebilmektedir. Trendin inişli çıkışlı olduğu bir büyüme yapısı ekonomide tahmin edilemeyecek kadar büyük hastalıkların ve sıkıntıların çıkmasına sebep olmaktadır. O halde ekonomimizin elbette büyümesi lazım ama istikrarlı ve düzenli bir büyüme trendine de girmesi lazımdır. Bu üçüncü temel nokta da bizim ekonomik politikalarımızın ana ekseni ve ana hedefi olmalıdır. Bunları gerçekleştirebilmek amacıyla hükümetimiz hazırlıklarını seçim öncesinde yapmıştır ve daha sonra bunları acil önlem planı olarak tek tek yapılması gereken icraatları ve somut politikaları belirlemiştir. 200 civarında acil eylem planı içerisinde aktif politika belirlenmiştir. Bu politikaların tamamı belli bir takvim içerisinde gerçekleştirilecektir. Yani hazırlıksız ne yaptığını bilmeyen hükümetler dönemi bitmiştir. Artık bizim 58. Hükümet olarak gündemimizi ve yol haritamızı günü birlik olaylar belirlemeyecektir bizim gündemimizi ve yol haritamızı çünkü biz belirledik. İlk bir ay içerisinde yani 28 Aralık'a kadar yapacağımız düzenlemeler şimdiden bellidir. Bir kısmı gerçekleştirilmiştir,bir kısmı da gerçekleştirilme noktasındadır. İlk üç ay içerisinde yapacaklarımız bellidir, altı aylık programımız tek tek somut projeler itibariyle bellidir. On iki aylık hedefimiz programımız bellidir ve diğer bir kısım işler, işlemler ve eylemler de on iki ayı aşan süre içerisinde tamamlanacaktır. Yani kilometre taşları belli, yol haritası belli bir hükümet anlayışı içerisindeyiz. Ben inanıyorum ki bu planlı ve düzenli yürüyüş Türkiye'nin mevcut yaşamakta olduğu sorunları kısa bir süre içerisinde belli bir takvim içerisinde aşmamızı sağlayacaktır. Ve elbette ki bu noktada mali piyasalara büyük önem atfediyoruz. Sermaye piyasasına büyük önem atfediyoruz. Bizim takvim itibariyle eylem planımızı hazır durumdadır ama hiçbir plan, hiçbir eylem statik değildir. Sürekli her attığınız adımda yaptığınız işlemleri tekrar gözden geçirmek ve revize etmek ihtiyacı duyarsınız. Ve hiçbir zaman tek bir kişinin kafasında bulunanlar tüm Türkiye'yi ve dünyayı kurtarmaya yetmez. Hiçbir zaman belli bir grubun ve kesimin oluşturduğu kültürün ve bilgi birikiminin de o ülkeyi ve dünyayı kurtarmaya yetmeyeceği açıktır. Bir programın en sağlıklı araçları yakalayabilmesi için, en sağlıklı uygulama olarak ortaya çıkabilmesi için mümkün olduğu kadar çok sayıda aklın o harmanda kendisini ifade etmiş görmesi lazım. Ne kadar çok bilgi, ne kadar fazla akıl, bir programın bir politikanın oluşmasına katkı sağlarsa o takdirde daha çok alternatif arasından en mükemmelini yakalama ve uygulama imkanına sahip olur. Bunu ifade etmenin sebebi şudur: elbette bizim 58. Hükümet olarak yol haritamız ve kilometre taşlarımız bellidir, ama her zaman her fikre her düşünceye açığız. Ülke hepimizindir ve de her fikirden düşünceden yararlanmak bizim temel siyaset anlayışımızın özüdür, esasıdır. Bütün programlarımızda açıkladığımız gibi aslında toplumun değişik kesimleriyle sürekli bilgi alışverişi içerisinde olmak, yasalaşma süreci içerisinde ve kararın oluşma süreci içerisinde başta sivil kitle örgütleri olmak üzere, tüm toplum kesimlerinin bilgi birikimlerini ve duyarlılıklarını o sürecin içerisine katmak bizim siyaset anlayışımızdır. Bu anlayışımızın bir gereği olarak sayın başkanlardan ve burada değerli bilgilere sahip olduğuna inandığımız arkadaşlarımızdan her türlü fikre düşünceye açık olduğumuzu belirterek, katkılarını, önerilerini her zaman beklediğimizi ifade ediyoruz ve böylece daha güzel şeyleri birlikte yapacağımıza inandığımızı ifade etmek istiyoruz. Sonuç itibariyle belirtecek olursam, reel sektörün finansman sorunlarının tartışıldığı bu toplantının sağlıklı kurumsal yapıların oluşmasına katkı sağlayacağına inanıyorum ve insan sermayemizin harekete geçmesine, teknoloji ve doğal kaynakları harekete geçirecek tetiklemeye katkı sağlayacağına inanıyorum.Uluslar arası zenginleşme yarışmamıza ivme kazandıracak açılımlar sağlayacağına inanıyorum ve bu vesileyle bu toplantıyı düzenleyen Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliğine teşekkür ediyorum ve katılımlarınızdan dolayı hepinize tekrar teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.

Abdüllatif ŞENER
T.C.Başbakan Yardımcısı


Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater

Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!

Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.

evden eve nakliyat, evden eve, evdeneve kargo, evden eve kargo, evdeneve, nakliyat, kargo, taşımacılık, şehirlerarası evden eve nakliyat, ayazoğlu evden eve, ayazoğlu, rıfatoğlu evden eve, rıfatoğlu evdeneve, rıfatoğlu evdeneve

Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.

Hiç yorum yok: